14 Ekim 2015 Çarşamba

Başlangıç

Bugün bir dal daha kopmuştu takvimden,
Oysa diğerleri gibi sıradandı bugün.
Bir kuş geçiyordu penceremden
Yaşam ve yaşamak uğruna kanat çırpıyordu.
Uzaklaşıyordu gökten, denizden...
Başka mekanlara yelken açıp, geçmişi mazide bırakıp,
Arkasına bakmadan gidiyordu.
İnce hesaplar yapıp, sık dokumuyordu oysa.
Her şeyi olacağına bırakıp süzülüyordu.

Benim için sıradandı bugün, bir kuş içinse Başlangıç…

Aylin Çekingen

20 Ağustos 2015 Perşembe

PK-Peekay Filmi

Film uzaydan insanları araştırmak üzere gönderilen Pk'nin uzay gemisinin kontrol cihazını çaldırması ve onu bulma yolundaki uğraşlarını ele almaktadır.Öncelikle Pk herkesin de söylediği üzere kumandayı bulmak için Tanrı'yı bulma arayışına girer.Fakat bu konudaki karmaşa oldukça büyüktür.Dini ve kültürel farklılıklardan dolayı Pk'nın kafası karışır, bütün dinlerin ve inançların gerektirdiği ibadetleri yapmaya başlar, ancak burada dinler  arasındaki farklılıklar ve çelişkiler onun kafasını oldukça karıştırır.Bu karmaşık felsefeler; film üzerinde iddialı ve benzersiz yönlerle ele alınıp, çok iyi cevaplar sunularak ortaya konulmuştur.Eğlenceli ve komik diyaloglarıyla izleyicisini sıkmayan ve düşündüren bir film.İzlemenizi tavsiye ederim.

26 Nisan 2015 Pazar

Kan ver Kahramanım ol!

 Ülkemizde yılda yaklaşık olarak 500 ünite kan bağışlanmaktadır.Genel nüfusa oranlandığında kan bağışı oranının %1,49 olduğu görülmektedir.Bu oran Danimarka'da %8,61, Fransa'da %6.55, Maceristan'da %5,86'dır.
Aslında ülkemizdeki toplam kan bağışlarının %35'inin askerlerden alındığı düşünülecek olursa sivil bağış oranı daha da düşüktür ve %1 civarındadır.
Ülkemizdeki kan bağışının önündeki en büyük engel toplumsal duyarsızlıktır.Bağış yapacak kadar çok kanım yok, bir yakınıma lazım olursa veririm, iğnenin canımı acıtacağından korkuyorum gibi bireyler bu tür cevaplara sığınmışlardır.Nedenler tek tek ele alındığında genel bir bilgi eksikliği ve duyarsızlık dikkati çekmektedir. Her şeyden önce kan bağışı yapacak kadar kanı bulunmayanlardan zaten kan alınmamaktadır. Ayrıca kan verme sırasında bir hastalık bulaşma tehlikesi de bulunmamaktadır. İğneden korkmak kan alınma sırasında lokal anestezi talep etmekle aşılabilir. Bu nedenler iyi bir bilgilendirme ile ortadan kolaylıkla kaldırılabilir. Ancak 'ihmal etmek' veya 'bir yakınıma gerekirse, veririm' yaklaşımlarının ortadan kaldırılması tamamen toplumsal kültür ve duyarlılıkla ilgilidir ve kolayca yenilmesi ne yazık ki oldukça güç görünmektedir.Kan veren kişiden bir seferde yarım litreden az kan alınmaktadır. Bu miktar vücutta bulunan kanın yaklaşık olarak %8-9'u kadardır. Aynı zamanda kan bağışlamakta en normal süre zarfı 30 dkdır.
Unutmayın sizin için önemsiz bir 30 dk başkaları için bir ömür olabilir.

Kan bağışlamak için kan merkezlerine başvurulduğunda bir form doldurulur.Sorgu formunda kan vermeye kesin veya geçici olarak engel hastalıkların bulunup bulunmadığı araştırılır. Önce steril şartlarda parmaktan alınan kan ile kan grubu ve hemoglobin miktarı tayin edilir. Tansiyon ölçülerek genel bir muayene yapılır. Kan vermeye engeli bulunmayanlardan tamamen steril şartlar altında ve kan almakta uzmanlaşmış personel tarafından yaklaşık 10 dakikalık süre içinde kan alınır. Yiyecek ve içecek ikramı ile birlikte 15-20 dakikalık bir dinlenme süresinin ardından kan verme işlemi tamamlanır.

Mevzu bu kadar kolaydır aslında ve Türkiye'de kana o kadar çok ihtiyaç vardır ki kan verdiğiniz süre içerisinde 1 haftayı geçmeden Kızılay'dan "kanınız 3 kişinin hayatını kurtardı" diye mesaj gelmektedir.Kızılay'ın kurduğu stantları da çevrenizde görebilirsiniz.Tek yapmanız gereken 30 dknızı ayırmak.

Kızılay ve gönüllülerinin Sakarya Üniversitesinde bu seneki hedefleri 2015 ünite kan.2015 ünite kanı toplamak üzere 28 Nisan'da Helikopter Alanı'ndayız ve herkesi bekliyoruz.Unutmayın.Kan verin,Kahraman olun !

Kaynak: http://www.msxlabs.org/forum/tip-bilimleri/88204-kan-bagisi-nedir-nasil-kan-bagisi-yapilir.html#ixzz3YRRD6J2t 


19 Mart 2015 Perşembe

Nerede Bu Mutluluk?

Koskoca dünyada karıncaydık oysaki,
Ne oldu da koca dünyaya sığamaz olduk.
Derdin dermanını bulamayacağımızı sanıp,
Neden derde keder katıp durduk.
Dünya nimetlerini her şeyin önüne katıp,
İnsanlarla yarışmak mıdır yaşamak...
Koskoca dünyaya sığamayışımız,
Acaba bundan mı?
Ya da her şeyin fazlasını isteyen insanoğlunun,
Hırsının mükafatı mıydı,bu bıkkınlık?
Belki de hepsi görüneni gördüğümüzdendir.
Ufkun öte yanını göremediğimizdendir.
Oysa mutluluk denen şey,
Birinin gülümsemesine ortak olmak kadar yakın değil miydi?
Neden Kaf dağı kadar ulaşılması güç,bir yere koyduk?
Hiç sual etmemiştik oysaki
Neden hep neden sorusunu sorar olduk?

Aylin Çekingen

27 Şubat 2015 Cuma

İnsanın Dört Zindanı - Dr.Ali Şeriati


Dr. Ali Şeriati'nin bir konuşmasının çevirisinin yapıldığı bu kitapta başlangıçta insan ve beşer kavramlarını tanımlar.Beşer kavramında insanın biyolojik yönünden söz ederken insan kavramını ise dinin ilgilendirdiği birey olarak tanımlar.Peki insan olma süreci nasıl işler? Şeriati'ye göre insanın 3 özelliği vardır:İlk olarak insan bilinçli, öz varlığının bilincinde olan bir varlıktır.İkinci olarak insanın seçme yeteneği vardır.Santre'ye göre "İradeyi ve seçme yeteneğini insandan alırsak, insanı insandan almış oluruz.Sonra da her şeyini yitirmiş olur."der.Böylece insandaki bu seçme yeteğinin önemine bu şekilde vurgu yapar.Üçüncü olarak ta insanın yaratıcı özelliği vardır.İnsanı bu 3 bağlamda yadsıyan üç başka öğreti daha vardır ki bu üç öğretinin en yenisi biyolojizm,ondan önce geleni sosyolojizm, ondan önce geleni de historizm (tarihselcilik)dir.Böylece 3 zindanı açıklamış olur.

Zindanlar üzerine daha ayrıntılı açıklama yaparsak;Historizm şu anlamdadır:İnsan; insanlığın tüm bireyleri, herkes ve her ben Tarih'in meydana getirdiği bir dokudur.Tarih sonunda dünyaya gelen ve büyüyüp yetişen 'Ben', tarihimin bana verdiği özelliklere göre şekillenirim.Eğer ki ben, Fransız İhtilali,Rönesans,Ortaçağ veya Batı Dünyasında yer alsa idim, başka bir dilim,başka düşünce ve duygularım, başka ahlak ve gidişim olacaktı.Bu sebeple benim özelliklerim tarihin iradesine teslim edilmiş oluyor.Sosyalizmin bakış açısı ise "gerçekten beni meydana getiren benim üzerimde egemen olan toplumsal çevre ve toplumsal düzendir." der.Konuyu biraz açacak olursak sosyalizm ben eğer cömert, ya da çok gayretli ve kahraman isem feodalite düzeni içinde büyüyüp olgunlaştığım içindir.Paragözün biri isem, burjuvazi düzen içinde doğduğum içindir.Başka türlü isem, başka tür düzenin içinde doğduğum içindir.Demek ki ben kötü olmuş isem bende kötülüğü yaratan veya seçen toplumsal çevredir,iyi olmuş isem bende iyilik durumu yaratan çevredir, benim işim değildir.Böylece, sözünü ettiğimiz dört zindandan birazda olsa bahsetmiş olduk.

Özetlersek Natüralizm, tabiat temeline yaslanmaktadır. İlk olarak irade sahibi,bilinçli ve yaratıcı insan,ilk zorlayıcı gücün, doğanın baskısı altındadır ve bu zor zindanın tutsağıdır. İkinci zorlayıcı güç tarihin baskısıdır.Üçüncüsü ise Sosyolojizm'dir yani toplumun bireyi oluşturduğunu ileri süren görüştür.Sonuç olarak bu 3 olgu insanı şekillendirir  fakat insan bu zorlayıcı güçlerin etkisinden de kurtulabilir.Örneğin bugün Afrika çöl ve sahrasında yaşayan insan, doğal koşulların elverişsizliğine karşın kendi yaşamı için başka koşullar hazırlayabilir.İnsanın coğrafi durum veya genel anlamı ile doğanın baskısından kurtulması mümkündür.Historizm zindanından kurtulan bir toplumu örnek verecek olursak, göçebe halinde yaşayan toplumların tarihe karşı görünen bir devrim ile kendilerini daha ileri bir aşamaya taşımışlardır.Dördüncü zindan, zindanların en kötüsüdür.İnsan bu zindanda tutsakların en acizi durumundadır.Bu zindan kendimdir.Bu kısımda insanın kendisiyle iç hesaplaşmasına vurgu yapar.Zarar göreceğini bilse bile insanın her koşulda doğruya yönelmesiyle bu kişi dördüncü zindanından kurtulmuş olur.Ben yalan söylememek için yalan söylemiyor ve zararıma da olsa böyle davranıyorsam, ve hiçbir karşılık beklemiyorsam zindandan kurtulmak için adım atmışım demektir.

Sözlerin özü:O özgür kılıcı,yaratıcı,bilinçli insan;doğa,tarih ve toplum düzeni zindanlarından bilim ile kurtulur.Dördüncü zindanından ise din ile kurtulur.

25 Ocak 2015 Pazar

The Good Lie ( İyi Bir Yalan) Filmi


İç savaş sırasında Sudan’dan Amerika’ya gelen ve burada kendilerine yeni bir hayat kurmaya çalışan 3 gencin hayat hikayesini anlatıyor.Filmde aynı zamanda kültür  ve kıtalar arasındaki farklılıklara da vurgu yapılıyor.Hotel Rwanda filmini andırsa da kişiyi farklı duygulara sürükleyen bir film.İzlemenizi tavsiye ederim :)